Monday, October 21, 2013

Gravity


Neyi sevdim?

Çok başarılı uzun planları, 3D'nin kullanımını, kör gözüm parmağına olmayan oldukça başarılı metaforları, insanı övmesini ve gerçekçilik hissini (ki astronot eskisi bi abi seyahat süreleri hariç hemen herşey okeydi demiş).

Neyi sevmedim?
Hemen hiçbişeyini, sanırım müzikler biraz fazla coşkuluydu diyebilirim ama fena da olmamış.

9/10

Sunday, June 23, 2013

Akın Özçer'e.

Akın Özçer'in linkteki yazısı ile ilgili.

Şimdiye kadarki galibiyet yolları CHP ile mücadele (kabul edelim çok zorlu bir rakip değil) ve "mağduriyet"lerden geçen bir hareket elbette ki de sokaktaki insanı CHP'ye yamama, olmadı marjinaller olarak tanımlama ve sokaktaki insanın "yarattığı mağduriyet" üzerinden söylem geliştirecekti. Çünkü bu yabancı olduğu bir alan, bu konuda geliştirebildikleri bir strateji yok, geliştirmeyi geçtim, çok yabancılar bu lisana.

İnsanlar "çoğulcu demokrasi"yi anlamadıkça, demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını anlamadıkça (bu seçim de olur, yerel seçim de, referandum da, plebisit de, farketmez) bu iş bitmeyecek.

Şimdi gelelim çözüm meselesine... Bu iddiayı yemeyiz. Çözüm sürecinin en çok takipçisi olan BDP bile gezi parkı protestolarını desteklemekte olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla bu konuda bu sürece bir zarar geleceği endişeleri kendilerinde bulunsaydı bu konuda da konuşurlardı. Lakin bu süreçte samimi bir hükümet bu protestolara da zihnini açmak durumundadır veya tam tersini konuşursak, bu protestoları doğru algılayamayan bir hükümetin süreci başarıya ulaştırması ya da sürecin başarılı kalmasını sağlayacak çoğulcu bir anayasa yapmasına izin vermesi mümkün değildir.

İnsanların en doğal hakkı olan dışarı çıkmalarından bu kadar korkmayın :) Galip gelebileceğiniz yegane mecra olan "ulusalcılar, marjinaller, mağduriyet" üçgeninden kendinizi biraz kurtarırsanız sonunda kazanan yine siz olacaksınız.

Mesele tabi ki de sadece gezi değil, biz bunu söyledikçe "baaaak ;) biz demiştik" demekten vazgeçin. Mesele hükümetin ve hükümetin başındaki adamın tek adamlığı, bize, yaşamımıza müdahale etmesi, kendisinden olanı mutlu ederken bizi üzmesi.

Mesela:

- Üçüncü köprünün adı belirlenirken %80 okeyse, %20 bu işten rencide oluyorsa (rakamlar afaki, %98'e %2 de olur) o %20'yi de rencide etmeyecek çözüm bulursun.

- LGBT haftasındayız, süreç süreç süreç diye konuşan değerli AKP'liler yeni yapılacak anayasaya LGBT bireylerin haklarını da koruyan maddeler koyabilecek mi? Koyarlar tabi derseniz, daha iki üç hafta evvel bu konuyla ilgili meclise gelen önergenin neden AKP tarafından reddedildiğini, neden AKPli vekiller tarafından 30 yıl öncesinin araştırma sonuçlarına dayanılarak eşcinselliğin hastalık olduğuna dair argümanlarla karşı çıkıldığını da anlatıverin.

Bu iki konuyla ilgili samimiyetinizi gösterin mesela. Sonra biz de diyelim ki, ya hakkaten park konusunda günahlarını mı alıyoruz, meseleyi parkı bahane ederek ekstra siyasallaştırıyor muyuz, adamların iyi niyetli olduğu belli. Biz de bi kendimize bakalım. Hım?

Wednesday, March 6, 2013

Pitekantropus Erektus

(Sabah serviste konusu açıldı bu yazının bir yerden. İnternette aradım buldum, harfler ingilizceye dönmüştü vesaire, rahat ulaşayım diye bu güzel yazıyı kendi bloguma Türkçe harflerle koyuyorum. İlhan Selçuk'a selam olsun.)


Hollandalı bilim adamı Dubois, Cava adasının Trinil yöresinde 1889'da bir insan fosili buldu. Hem insansı hem maymunsu nitelikler taşıyan bu ilkel yaratığın iki ayağı üzerinde dikilen ilk atamız olduğu saptandı. Dubois, yatay durumdan dikeye doğru dönüşen ilk insana Fitekantropus Erektus (Pithecantropus Erectus) adını verdi.

Buluş çarpıcı ve sarsıcı yankılar yarattı.

Milyonlarca yıllık geçmişin karanlıklarından kopup gelen oluşumda insanlaşan yaratığın serüveni ilginçti.

Hayvan gibi yürürken içsel bir dürtüyle iki ayağı üzerine nasıl dikilmişti insan?..

Çevresindeki eştürleri, Pitekantropus Erektus'a kimbilir nasıl bir şaşkınlıkla bakmışlardı?

İnsan türü içinde ayağa kalkan ilk atamız...

Selam sana!

---

Sonra ne oldu?..

İki büklüm yürümekten vazgeçen insana, çevresindekiler önce ürküyle, sonra korkuyla, daha sonra tepkiyle baktılar. Sanırım insan sürüsünün düzenini bozup iki ayağı üzerine kalkan ve başını dikleştiren ilk insanı öldürmüşlerdir.

Ne var ki ilk öfkenin kurbanı ardından, iki ayağı üstüne yükselen bir, bir daha, bir daha, bir daha insan görülüp izlendikçe olay doğal sayılmaya başlandı.

Ve o günden bugüne toplumun yasası değişmedi.

Karanlık sanrısında yaşayan insanoğlunun bedensel dikilmesi, içsel bir dürtünün ürünüydü; içsel dürtü ruh oldu, düşünceleşti; fikirleşti; tarih boyunca başını hep dikleştirdi insanoğlu...

---

Çağlar geçti.

Gözbebeğini delen gün ışığı bilincin elmasını yontarken dağıttı karanlığın sanrısını; buldu bilimin tanrısını.

İnsanoğlu çekti bilincinin küreklerini ve her kürekte genişledi göremediği ufuklar.

Forsanın sonsuz gücü vardı.

Ufuklar günden güne ağardı.

Yetişmek için yitirdiği zamana; insan, çırpındı durdu tarih boyunca; aklın mahmuzuyla vurdu gebeliğin çıplak karnına; yoksulluğun kamçısı şakladı beyninde.

Bir hücreydi dünya...

Yarına doğmak için.

Ana karnında yatan her bebek bekliyordu karanlıkta...

Kıvrılmış...

Dizleri arasında başı...

Elleri kenetli.

İlkin bedendi dikleşen...

Sonra vicdan oldu.

Sonra fikir.

Tarih, insanın bilinçlenip başını yükseltmesinin öyküsünü anlatan bir kitaptır.

Kutsal bir kitap.

O kitabı öp, başına koy.

Ve kıpırda bebek.

Yırt karanlığın kapısını...

Dikil onurunun iki ayağı üstüne.

Pitekantropus Erektus'a layık olmak için.

Başını dikleştir.

Gelecek yıllarda fosilini bulduklarında iki büklüm görüp de senin hesabına utanmasınlar.

-İlhan Selçuk

Tuesday, September 18, 2012

Prometheus


Cero için Alien'ları tamamladık, sırası geldi, izledik.

Ben susuyorum, Führer konuşsun, zira düşüncelerimiz aynı.

6/10.


Monday, August 6, 2012

Submarine


Sevdiğim çok sayıda İngiliz'den bir diğeri olan Richard Ayoade'nin ilk yönetmenlik denemesi.

Bay Ayoade bu filmi Joe Dunthorne'un aynı adlı romanından uyarlamış, kendisi senaryolaştırmış, yönetmiş. Yakın ahbabı Alex Turner'dan da müzikler konusunda destek almış, ortaya bu güzel film çıkmış.

Film ergenlik dönemindeki Oliver'ın aile ilişkileri ve gönül işlerine yoğunlaşıyor. Anne-babasının arasındaki sorunlar ile taze ilişkisinin yaşadığı problemler birleşince o yaştaki bir çocuğun kaldırmasının çok zor olduğu bazı şeylerle karşılaşmış oluyor. Haliyle de kaldırdığı zaman oluyor, kaldıramadığı oluyor. Üzerine konuşmanın çok kolay olduğu bir film değil, esasında film bittiğinde 10 üzerinden 7 verirmişim gibi duran film, üzerinden iki gün geçince çok daha fazlasını hakediyor gibi gelmeye başladı. Yani o içimizde büyüyen filmlerden diyebiliriz.

Richard Ayoade'nin bu ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi, bence kendisi altından çok iyi kalkmış. Başından geçen bazı şeyler ya da yakın çevresinde gözlemlediği durumlar üzerinden kurduğunu düşündüğüm metaforlar ve bunların peliküle aktarılması çok başarılı. Bir sonraki azıcık daha büyük ölçekli işi The Double için heyecanlandırıyor izlediğim bu film.

İngiltere sahileri, 8 mm film kareleri, Alex Turner'ın hoş melodilerini ve güzel hikayesi için izlenir. daha iyi kotarılır mıydı, kotarılabilirdi. Ama belki de Richard Ayoade 38 yaşına geldiğinde pek de önemi kalmayacak bir film çekmek istemiştir.

Tavsiye.

8/10

Saturday, July 28, 2012

The Dark Knight Rises


İlan edildiğinden beri beklediğimiz o gün geldi ve Nolan'ın Batman üçlemesinin kapanışını da dünya gözüyle izledik.

İlan edildiğinden beri beklediğimiz o gün dediğime bakmayın, çok yüksek beklentilerle gitmedim bu filme. Her ne kadar temel alır gibi olduğu Knightfall serisinin Batman evreninin en sağlam hikayelerinden biri olması, Jonathan Nolan gibi bir senaryo ustasının elinde hakkaten çizgiroman uyarlaması/süper kahraman filmi başyapıtlarından birini izlememiz umudunu uyandırsa da, The Dark Knight ile çıtanın yükseğe konması da beklentileri makul seviyelerde tutmak filmden alacağımız hazzı baltalamamak adına önemliydi.

Tuesday, November 22, 2011

Away We Go


Ceren benden önce izledi bu filmi (çoğu kez olduğu gibi). Sam Mendes, hareket halindeki bir çift (Revolutionary Road'un aksine), daha umutlu bir film intibası falan hepsi bir araya gelince dedim izliyeyim. Pazar günü, yalnızım, film izleyesim geldi, tam sırası.